Ortadoğu’da çocuklar erken büyür, ev geçindirir, hırsızlık yapar, limon satar, hamallık yapar, kardeşlerine bakarlar, savaşlar olur, yokluk çoğunluk için vardır. Göçerler, göçenlerin yanında sürüklenirler. Sokaklarda savaşçılık oynarlar.
Zainin kolundaki kelepçelerin açılıp
mahkemeye getirildiği sahneyle başlayan film, bildiğimiz ama belki hayata
katlanabilmek için görmezden geldiğimiz, normalleştirdiğimiz, belki de bizim
dışımızda geliştiğini varsaydığımız pek çok konuyu içeriyor.
En sevdiği kardeşi Sahar, belki yaşı
ona en yakın kardeşi olduğundan. Birlikte çalışıyorlar. Sahar’ın regl olduğunu
kimse öğrenmesin, onu evlendirmesinler diye onun çamaşırlarını yıkayarak
yanında olduğunda anlaşılıyor ne kadar büyüdüğü. Yetişkin erkeklerin bile
görmezden geldiği, üzerine konuşmadığı bir durumda çözüm üretiyor.
Bakışlarındaki büyüklük, yetişkin olma çabasını, gerilimi, kabalığı içermiyor. Sindirerek
büyümüş, aşama aşama gözlemleyerek. Ne yapsa kurtaramıyor kardeşini, ama çabası
ender görülür cinsten.
Evden ayrılınca karşılaştığı
‘hamamböceği adam’ın peşinden lunaparka yolu düştüğünde, rengarenk oyuncakların
içinde çalışmak zorunda olan yaşlı yoksullar kadraja giriyor, tuhaf görüntüleri
dikkat çekiyor. Zain’in oyuncaklar arasında dolanırken maket balerinin göğsünü
açması çocukça bir merakı çağrıştırsa da ilerleyen aşamalarda hayatını
gözlemleyeceğimiz lunapark temizlikçisi Tigestin (Sonradan Rahil olduğunu
öğreneceğiz) çocuğunu emzirirken ona verdiği sevgi ve şefkate bakışında
anlıyoruz Zain için memenin ne demek olduğunu, hayattan ne isteğini ve belki de
filmin işaret ettiği noktayı.
Tigest Etiyopyadan sığınmacı olarak geldiği Beyrutta hamile kalınca çocuğunu almasınlar diye kimlik değiştirip işinden ayrılmak zorunda kalan Rahil aslında. Zainin önce iş, iş bulamayınca yemek istemesiyle yolları kesişiyor. Onu evine götürüp yıkıyor, yemek veriyor. Dayanışmanın ezilenlerin inceliği olduğunu bir kez daha görüyoruz. Kendisi zorlukları yaşamamış olan bir insan başkasına bu kadar yardımcı olabilir mi? Hayatına bu kadar dahil edebilir mi? Yonas’la Zain’in kardeşliği de böyle başlıyor.
Rahil çalışmaya giderken Yonasa bakıyor Zain. Küçük ve kaçak olduklarından evden çıkmaları yasak, yan komşunun çizgi filmini Yonas da izleyebilsin diye aynayla görüntüyü eve yansıtıyor. Çalışmayı, hayatta kalmayı çocuk bakmayı bu derece öğrenmiş olmak avantaj mı, küçük bir çocuğa yapılan haksızlık mı diye düşünmeden edemiyoruz. Rahil kimlik edinebilmek için tek mülkü olan saçlarını satarak bir şans daha edinmeye çalışsa da kaçak olduğu için tutuklandığında, günlerce kimseye vermeden Yonasa bakıyor, onu besliyor, onunla oynuyor, tenekeden yaptığı arabada yanından ayırmadan gezdiriyor, aç kalmamak için satmak üzere evde kalan son tencereleri de arabasına bağlayarak yollara düşüyor Zain. Onu içten seviyor.
Rahili ararken ve
tencerelerini satmak için gittiği pazarda karşılaştıkları başka bir göçmen
kızın ‘İsveç’e gideceğim, orada çocuklar normal nedenlerle ölüyormüş’ demesi
filmin öyle akışında ki, o sokakta söylenecek, tam yeri orası olan ve tam o
çocukların konuşacağı bir konu sanki. Küçük kızdan öğrendiği erzak yardımını
alabilmek için bile yalan söylemesi gerekiyor, kim olduğu hakkında, aksanı
hakkında. devletin ihtiyacımızı anlamadığını bildiğimiz için ona hep yalan söylememiz
gerekmez mi? Sanki bütün görevleri sokakta yaşayan bir çocuğa barınacak yer, yemek,
bakım sağlayamadığını görmek yerine neden yanında kimlik taşımadığını sorgulamak
gibi.
Onca mücadelesine karşın Yonası çocuk tacirine vermek zorunda kalıp, çocukların eceliyle öldüğü bir ülkeye gidebilmek için belgelerini almaya eve gittiğinde Sahar’ın öldüğünü öğrenip, onun kocasını bıçaklayarak tutuklanınca bile annesinin Saharın ölümüne denk düşünüp hamile olduğunu söylediği sahnedeki kadar acı duymuyor, ona ‘sen zalimsin’ deyişindeki umutsuzluk başka hiçbir sahnede görünmüyor.
Bu aşamaya kadar biriken tüm
sıkıntılara eş başka çocukların kendi durumunda olduğunu bilmek hissi belki de
anne babasından şikayetçi olmasını getiren. Çocuk ıslah evinde bir radyo
programından duyurduğu, mahkemede ‘ailemi şikâyet ediyorum! çocuklarına
bakamayacak yetişkinler çocuk yapmasınlar! İlerde neyi hatırlayacağım?
şiddeti, hakareti, kemerle dövülmeyi mi? ‘ deyişindeki öfke bundan.
Pasaport için fotoğraf çektirirken
takındığı buruk gülümseme tam kurtulamayacak olsa da elinden geleni yapmanın, mücadele
vermiş olmanın, hala bir umut taşımanın gülümsemesi belki.
Son zamanlarda izlediğim en iyi
filmlerden olan Kefernahum’un kelime anlamı kaos imiş. Yoksulluğun, çocuk işçiliğin,
mülteciliğin, çocuk olabilme isteğinin yarattığı bir kaos olsa, bu gerçekliğin
tamamını içeren bu düzen bozulsa, tüm Zain’ler bir olsa hepimizi şikayet etse ancak
o zaman hep beraber gülümseyebiliriz.
16.02.2021 Ankara